• Nombre de visites :
  • 786
  • 18/11/2008
  • Date :

 Siyonistleri Dinler Arası Diyalogtan Kovun! 

seyyid hasan nasrullah

      Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Şehidler günü münasebetiyle düzenlen programda yaptığı konuşmasında... 

      Lübnan İslami Direnişi Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Şehidler günü münasebetiyle düzenlen programda yaptığı konuşmasında Lübnan’ın savunma stratejisine ihtiyacı olduğunu söyledi.

     Lübnan seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini savunan Nasrullah, muhalif kanat içerisindeki ittifaklarını seçim süresi içerisinde de devam ettireceklerini belirtti.

      Amerika'da düzenlenecek olan Dinler Arası Diyalog konferansına katılmaya niyetlenen İslam ve Arap dünyasına seslenen Nasrullah, konferansa siyonist liderlerin katılmasına engel olunmasını istedi.

     Güney Beyrut’ta Şehidlerin Efendisi Toplantı Salonunda düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmasında şehitlere fatiha okuyarak başlayan Nasrullah, Şehidler Günü kutlamasına katılanlara, şehit ailelerine, şehit çocuklarına, babalarına, annelerine, eşlerine teşekkür ve selam ederek şehit aileleri hakkında “Onlar fedakarlık ehli, onlar sabır ehli ve Allah’ın onlara verdiğine razı olanlardır” dedi.

      Nasrullah dün akşam saatlerinde yaptığı, bölgesel ve uluslararası bir çok önemli konuya temas ettiği Şehidler Günü konuşmasını sunuyoruz:

      Onlar, Şerefli Bir Hayat Sürmemiz İçin Şehid Oldular

     Yıllar öncesinde, direnişin baladığı yıllarda şehitler günü olarak ilan edilen değerli bir günü ihya etmek için toplandık. Şehitler gününün önemi, (her an ve her saat olduğu gibi) şehitlerimizden gurur duyduğumzu, iftihar ettiğimizi, övündüğümüzü tekrar tekrar ifade etmemizdir. Biz, her zaman şehitlerini anan bir halkız. Gizli ve aleni olarak onları anıyoruz. Rahatlıkta ve zorlukta onları anıyoruz. Her vesile ile onları anmaktayız. Sadece hüzün anında değil. Hatta düğün anlarında bile onları anmaktayız. Edebiyatımızda, konuşmalarımızda, düşüncelerimizde, şiirlerimizde, sanatımızda, vicdanlarımızda şehitlerimizi anmaktayız. Onları anmaktayız ve onların ruhlarından onların fedakarlıklarından ilham almaktayız. Onlar ile halkımızı, ümmetimizi ve kendimizi ayağa kaldırıyor, dinç tutuyoruz. Gayretlerinden ötürü onlara teşekkür ediyoruz. Çünkü yaratılana teşekkür etmeyen yaradana teşekkür etmemiş olur. Onlar temiz kanlarını ve ruhlarını feda ettiler. Özgür, onurlu, şerefli bir hayat sürebilmemiz, barış ve huzur içinde yaşayabilmemiz için kendilerini feda ettiler. Bu dünyada hiç kimseden bir şey beklemeden kendilerini feda ettiler.

       Şehidlerimizi Takdir Ediyoruz

     Dünyada az bir hareket var ki şehitlerini takdir ediyor ve onları onurlandırıyor. Şehitlerinin isimlerini ve hatıralarını bizim halen yaptığımız gibi yaşatıyor. Bu, bizim kültürümüzün, medeniyetimizin, akidemizin, fikrimizin ve ümmetimizin tarihinin derinliklerinde vardır.

      Şehitler Hayatta ve Arkalarından Gelecek Olanları Müjdelemekte

     Biz, şimdi ölen şehitleri değil hayattaki şehitleri anmaktayız. Şehitlerin ölü olması mümkün değildir. Onlar şimdi hayatta. Biz burada toplanıyoruz ve şehitler de hayattalar. Kuran bize şehitlerin hayatlarından bahsettiği zaman, onlar hakkında ölü demez. İnsanların hepsi mahşer alanında dirildiği zaman, büyük ve küçük her şeyden Allah önünde sorulduğu zaman herkes hayatta olur. Tağutlar ve şehitler, Salihler ve kötüler. Zalimler ve mazlumlar. O gün herkes hayatta. Fakat, Allah onların şimdi de hayatta olduklarını söylüyor. Allah meşhur ayetinde “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız” demektedir. Yani onlar şimdi hayatta, mutlu ve müjdeliyorlar. Onlar arkalarında olanları müjdelemekteler. Onlar için korku ve hüzün yoktur. Burada, arkalarından gelecek olanları müjdeleyen şehidler vardır. Şehitler, burada bekleyenleri özlemektedir. Bekleyenlerin vaadine sadık kalması için ısrarcı olmaktadır. Şehitler kalbi ve aklı ile çalışmaktadır.

      Harb'ı, Musavi'yi, İmad'ı Anıyoruz

      Şehidler gününde, şehid liderleri anıyoruz. Şeyh Ragıp Harp, Abbas Musavi ve Hac İmad. Ve bu direnişin diğer şehitlerini anıyoruz. Şehadet eylemcilerini ve emirleri Ahmet Kasir’i anıyoruz. Çocukları, yaşlıları, büyükleri ve küçükleri; bay ve bayan tüm mücahidleri, şehadet eylemcilerini anıyoruz. Direnişimizin, tüm İslami ve ulusal güçlerin, ordunun şehtilerini anıyoruz. Sabreden, direnen, azim sahibi ve şerefini savunan, ve mücahidleri kucaklayan halkımızı anıyoruz.

     Kasir'in Eylemi, Arap-İsrail Mücadelesindeki En Güçlü Eylemdir

      Şehid Gününde, şehid gününün esası ve aslı olan 11.11.1982’deki şehadet eylemini anıyoruz. Bu eylem, tüm cihadların, tüm şehidlerin, tüm acıların, direnişin tüm zaferlerinin, düşmanın tüm hezimetlerinin nişanesi oldu. Niçin 11 Kasım? Çünkü, Ahmet Kasir’in şahadet eylemi, şehadet eylemlerinin ilkidir. Çünkü bu eylem, Lübnanlı gençlerin işgale karşı kıyamını ifade etmektedir. Çünkü, Kasir’in eylemi ümmet ve halkın haykırışıdır. Şimdi, gelecek ve tarihte yankı yapacak bir eylemdi. Planlanmış, bilinçli cihadi ve şehadet eylemlerinin tesis edilmesiydi. Bu eylem aynı zamanda Arap ve İsrail mücadelesi tarihinde en güçlü olanıydı. Şimdiye kadar hiçbir eylem onun eyleminin etkisini geçemedi. Kasir 1982 yılında düşmanın üssüne girdiğinde ve tamamen yerle bir ettiğinde Kasir’ın eylemi kendi türünün bir ilkiydi. İnsan kendi halkını katleden , mukaddesatını çiğneyen ve ümmeti ile vatanının geleceği üzerinde otorite oluştrumak isteyen düşmanı yerle bir etmek için cesedini patlayıcı maddeye dönüştürüyor. Bu eylemin sonucunda aralarında subay ve asker de olmak üzere 140 kişi öldürüldüğünde Begin hükümeti 3 gün yas ilan etti. 2000 ve 2006 yılındaki zaferler, Kasir’in eylemi üzerine tesis edildi. Dolayısıyla bugün, eylemi gerçekleştiren lider, genel sekreter, cihad lideri, şehadet eylemcisi ve mücaahidlerimizden oluşan şehidlerimizin gününe dönüştü.

      Bu değerli gün münasebetiyle, hepimizi ilgilendiren bazı meselelere değinmek istiyorum. Öcelikle Lübnan'daki baz iç meseleler üzerinde konuşacağım. Elbette, bütün bu konular şehitler ile direniş ile de yakından alakalıdır.

       Ateşkes, Hepimizin Menfaatinedir

      Ateşkes, birimizin diğerine yada bir grubun diğerine karşı karşı istifade ettiği bir şey değildir. Ateşkes, hepimizin maslahatınadır. Ulusal bir maslahattır. Bu zaman zarfında kiminle görüştüysem bunu söyledim. Bütün meydana gelenlerden sonra siyasi gergin hava, ateşkes ile özellikle de cumhurbaşkanının seçilmesinden ve ulusal milli birlik hükümetinin kurulmasından sonra sona erdi.

      Ateşkes, sadece sokaktaki çatışmaya son vermek değildir. Ateşkese, Lübnan’daki hayatın her alanında var olan krizlerde muhtacız. Ateşkesin en önemli şartı, karşılıklı kışkırtıcı açıklamaları durdurmaktır. Çünkü Kışkırtıcı açıklamalar, sokakları çatışma alanına dönüştürmektedir. Elbette istenilen birimizin diğerini övmesi değildir. Siyasi alanda birimizin diğerini eleştirmesi de yasak değildir. Fakat ahlaki, siyasi bazı ilkelere bağlı kaldığımızda her bir grubunun görüşünü ve kanaatini açıklayabileceğine, başkalarına kötülük etmeden siyasi etkinliklerini sürdürebileceğine ve havayı bozmayacağına inanmaktayım.

      Seçimlerin Zamanında Yapılmasında Israrlıyız

      Ateşkes, Lübnan’daki seçimlerin vaktinde yapılmasına yardımcı olmaktadır. Biz Hizbullah olarak genel seçimlerin zamanında yapılmasında ısrar etmekteyiz. Ve tabi olarak biz muhalifler olarak erken seçimlerin yapılmasını istemekteydik. Bizden farklı bir duruş beklenmesi mantıklı değildir. Sonuçlar ne olursa olsun biz, seçimlerin zamanında yapılmasını istemekteyiz. Hangi sebeple olursa olsun seçimlerin zamanında yapılmaması Lübnan açısından son derece tehlikelidir. Dürüst bir şekilde zamanında yapılacak seçimlere gitmenin herkesin menfaatine olduğuna inanmaktayım.

      18 Yaşındaki Lübnanlı Gençler Oy Kullanmalı

      Seçimler konusunda 2 hususa dikkat çekmek istiyorum: Birincisi; biz, oy kullanma yaşının 18’e indirilmesinde ısrar etmekteyiz. Bakın, Kasir eylemini gerçekleştirdiğinde yaşı 19’du. Lübnan Anayasına göre, Kasir oy kullanma hakkına sahip değil. Lübnan’da zaferi gerçekleştirenler şehitler ailesidir. Bu talebin hakkaniyetini belirlemek için delil araştırmaya ihtiyaç yok. Hayat içerisinde farklı siyasi etkinliklerin hepsine katılan 18 yaşına gelen Lübnanlı gençlerin, seçme hakkı da vardır. Bu gençler savaş zamanı en ön hatta düşmana karşı mücadele ediyorlar.

     Bazıları, İdari sebeplerin 18 yaşındaki Lübnan gençlerinin seçme hakkına müsaade etmediğini söylemektedir. Biz ise, milletvekillerinin anayasa değişikliği için çalışmalara devam etmelerinde ısrar ediyoruz. Bu gençlerin, bu seçimlerde oy kullanmasında ısrar ediyoruz. Şayet İdari sebepler gerçek ve ciddi ise kanun şimdiden itibaren değiştirilir ve böylece gençlere gelecek seçimdeki oy kullanma hakkı tanınmış olur. Bu değişikliği bu saatten sonra İdari sebeplerden ötürü ertelemek, gençlerin oy kullanma hakkını gerçekten de iptal etmektir.

      Muhaliflerle İttifakımız Kesinlikle Devam Edecek

      İkinci mesele ise genel seçimlerdeki ittifaktır. Kardeşlerim söylediler ama benim burada söylememde faydalı olacaktır. Biz Hizbullah olarak, genel seçimlerde muhalifler içerisindeki ittifakımızı kesinlikle sürdüreceğiz. Bu konuda yazılanlar ve söylenenler gerçeği yansıtmayan karışıklık veya endişe yaratmak isteyen çabalardır. Bazı taraflar, genel seçimlerde diğerlerine karşı psikolojik savaşa girdi. Muhalifler ile olan ittifakımızın kesin ve nihai olduğunu bir kez daha vurguluyorum. Bu konuda kesinlikle tereddüt yoktur. Her türlü ateşkes, barış yada görüşme genel seçimler hususunda muhalifler içerisinde olan ittifaka zarar vermemektedir.

      Patlamalar Hakkında Ciddi Soruşturma İstiyoruz

      İç sorunlar ile ilgili değinmek istediğim son nokta, son dönemde meydana gelen emniyet alanındaki gelişmeler hakkında olacaktır. Lübnan’da orduyu ve sivilleri hedef alan bombalama ve saldırılar, aynı şekilde Suriye’deki sivillerin ve merkezlerin hedef alınması gibi güvenlik alanında bazı gelişmeler meydana geldi. Bunun sonrasında tutuklamalar gerçekleşti, itiraflar yayınlandı, ithamlarda bulunuldu. Biz, geçmişte olduğu gibi şimdi de bu gibi sorunlar için delilleri sunan ciddi soruşturmaların başlatılmasını istedik. Nelerin meydana geldiğini halkın da bilmesi gerekmektedir. Şuan, Lübnan ve Suriye’nin güvenlik birimleri arasında koordineli çalışma var. Biz, bu çalışmayı destekliyor, teşvik ediyor ve desteklenmesini istiyoruz. Çünkü her iki ülkenin de bunda menfaati söz konusudur. Bu konu herkesin ciddi ve gerçekçi yardımlaşmasına ihtiyaç duymaktadır.

       Lübnan ile ilgili iç meselelerde söyleyeceklerimi burada sona erdirmek ve İsrail ile ilgili söyleyeceklerime geçmek istiyorum.

      İsrailliler Temmuz Savaşındaki Koordinelerinde Başarısız Oldular

      Siyonistler, Temmuz savaşından sonra bir çok koldan çalışmaktalar. Eğitim devam etmekte, tatbikatlar devam etmekte. Tatbikatlar işgal altındaki Filistin’in kuzeyinde ve işgal altındaki Suriye’nin Golan tepelerinde sürüyor. O günden beri İsraillilerin ısrarlı ve ciddi bir şekilde çalıştığına şahit olmaktayız. İsrail’in farklı silahlı kuvvetleri arasında koordineyi sağlamak için kara kuvvetleri, hava kuvvetleri ve istihbarat kurumlarının katıldığı tatbikat yapıldı. Niçin bu türden bir tatbikat yapıldı? Çünkü Temmuz savaşındaki başarısızlığın en önemli sebeplerinden birisi, İsrail’in farklı kuvvetleri arasındaki koordinenin fiyasko ile sonuçlanmasıydı. Koordinede başarısız oldular. Onlar şimdi, bu tatbikatları ile başarısızlıklarını düzeltmeye çalışıyorlar.

       İsrailliler son düzenledikleri tatbikatın, İsrail ordusunun Suriye ve Lübnan ile aynı anda savaşması için hazırlık olduğunu söylemekteler. Tatbikat ve eğitim sırasında İsrailli yetkililer çıkıyor, tehditler savuruyorlar, vaatlerde bulunuyorlar.

     Bu, birinci meseleydi. İkinci mesele ise bilgi toplamak için yoğun bir şekilde çalışmalarıdır. Keşif uçakları ile bilgi topluyorlar. Bu uçaklar halen Güney Lübnan’ın semasında bulunmaktadır. Fakat buna rağmen biz burayı terk etmiyoruz.

       Casus Şebekesi Lübnan İçin Tehlikelidir

      Diğer bir yol ise casus şebekeleridir. Bu şebeke ile olan irtibatlarını güçlendirdikleri gibi yeni şebekelerde oluşturmaktalar. Son günlerde deşifre edilen şebekelerden birisi, Lübnan'ın her bölgedsinde sıkça rastlanan, çalışan şebekelerden sadece birisidir. Bu şebekenin tespit edilmesi Lübnan güvenliği açısından büyük bir kazanımdır. Hala bu şebekenin farklı kolları deşifre etmek için çalışan Lübnan ordusuna teşekkür ediyoruz. Bu mesele gerçekten de çok tehlikelidir. Dikkatli olunması gerekmektedir.

       Lübnan'daki Bir Çok Suikastin Arkasında İsrail Durmaktadır

      Üçüncü yol ise şehid lider Hac İmad’a yaptıkları gibi direniş liderlerine suikast düzenlemek için sarfedilen çabalar veya Lübnan’ı karıştırıcı eylemlerdir. İsrail, Lübnan’daki bir çok suikast ve katliam eylemlerinin arkasında durmaktadır. Bir gün gelip bu hakikatlerin ortaya çıkacağına inanmaktayım.

      Direnişe Karşı Psikolojik Savaş Sürmektedir

      Dördüncü ise sayısız yol ile yürütülen psikolojik savaştır ki Arap basını, web sayfaları ve gazeteleri buna yardımcı olmaktadır. Bununla ilgili bir çok örnek vardır. Fakat şimdi anlatmak için vaktimiz yok. Sizler de bunları çok iyi biliyorsunuz. Yalanlar, iftiralar, kuruntudan ibaret olan şeylerin gerçek gibi sunulması…

      Düşman Ciddiyetle Çalışırken Biz Ne Yapıyoruz?

       Bunun karşısında bizler Lübnan’da ne yapıyoruz? Veya Lübnanlılar neler yapıyor? Düşmanımız, topraklarımızdan bir kısmını işgal ederken, düşmanımız sınırımızı ihlal ederken, egemenliğimizi çiğnerken, güvenliğimizi ve istikrarımızı tehdit ederken, bütün bunları ciddiyetle ve günlük olarak yaparken Lübnanlılar ne yapmaktalar? Öz eleştiri yapmak gerekirse az çalıştığımızı söyleyebilirim. Ciddi bir şey yapmıyoruz. Lübnan’daki siyasi güçleri genel olarak iç meselelere gömülmüş durumdalar. Hepimiz iç siyasi meseleler üzerine yöneldik.

     Savunma Stratejisinin Ciddiyetle Ele Alınmasını İstiyoruz

     Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman, Lübnan ordusunda eski komutan olmasından ötürü Mişal Aun’dan savunma stratejisini sunmasını istedi. Aun, bunun için yoğun çaba harcadı. İlmi ve Akademik esaslara göre hazırlamış olduğu savunma stratejisini sundu. Fakat diyalog masasında Aun’un hazırladığı savunma stratejisini tartışmadılar. Üzgünüm ki sadece medyada ve beyanlarında tartıştılar. Bu ise hakikatte tartışma değildir. Şayet tartışmak istiyorsalar buyursunlar diyalog masasına… Savunma stratejisi, küçümseme ve alay konusu oldu. Bu durumdan gerçekten de çok üzgünüm. Savunma stratejisi ile bu şekilde muamelede bulunmak uygun değildir.

    Güçlü Bir Ordumuzun Olmasını İstiyoruz

      Maliye Bakanı’nın açıklamalarını okudum. Ordunun hava savunmasını silahlandırmak için yeterli servetin olmadığını, çok fazla paraya ihtiyaç olduğu için karşılayamayacağımızı bunun için de uluslar arası kararlar ile Lübnan’ın savunmasını sağlamamızın çözüm olduğunu söylemektedir. Şayet bu onun kendi görüşü ise istediği şeyi söylemekte özgürdür. Şayet bu görüş aynı zamanda içinde bulunduğu siyasi grubun da fikri ise büyük bir musibet söz konusudur. Niçin? Çünkü burada iki nokta mevcut. Birincisi;savunma stratejisi hakkında taraflar arasında ihtilaflı konular olduğu gibi üzerinde ittifaka varılan konular da mevcuttur. Lübnan’ın savunmasında ordunun esas olmasında ve güçlü bir ordumuz olması hususunda ihtilaf yoktur. Bizim güçlü bir ordumuz olması için silahlandırılmış, eğitilmiş ve hazırlanmış bir ordunun olması gerekir. Öncelikle savunma gücüne sahip olmalıdır. Sadece tabancalarla, tüfeklerle güçlü ordu olmaz. Hava savunma gücüne sahip olması gerekmektedir. Hava savunma gücüne sahip olmayan ordu, askeri elbise giyen iç güvenlik birimleridir. Yani askeri elbise giymiş güvenlik kurumudur. Görevi de iç güvenliktir. Hepimizin üzerinde buluştuğu ortak nokta, Lübnan ordusunun silahlandırılması zorunluluğudur. Yolun başında para olmadığı için orduya silah alamayacağımızı söylersek ülkemizi nasıl savunacağız? Öyleyse biz ülkenin savunmasında ciddi değiliz.

      Öncelikler, imkanların elverdiği ölçüde Lübnan’ı savunmak için Lübnan ordusunu silahlandırmak olmalıdır. Şayet burada bir itiraz söz konusu ise, savunma stratejisindeki ittifak sağlanan nokta düşmüştür.

       Lübnan'ı Uluslararası Kararlar Değil Sen Korursun

      Bu konudaki ikinci mesele ise, ben şaşkınlıkla karşılıyor ve soruyorum: 1948 yılından bugüne kadar Filistinlilerin, Suriyelilerin ve Arapların; bugün ise Irak’ın, Afganistan’ın, Pakistan’ın, İran’ın ve diğer ülkelerin uluslar arası kanunlar ile tecrübesi nasıldır? Uluslar arası kararlar bu ülkeleri korudu mu? Şimdiye kadar çıkan hangi uluslar arası kanun halkı korudu? Hangi uluslar arası karar bir devletten zulmü defetti? Hangi karar, meşru hakkı sahibine geri verdi? Kesinlikle hiçbirisi olmadı. Uluslar arası kararlar hiç kimseyi korumuyor. Seni koruyan senin gücündür. Senin ordun. Senin direnişin. Senin halkındır.

      Savunma Stratejisine Herkes Aktif Destek Olmalı

     Şuanda fiili olarak ihtiyaç duyduğumuz husus savunma stratejisini meydana getirmektir. Ben bakanın, ülkeyi savunmak büyük bir yüktür sözünde mutabıkım. Bu doğrudur. Vatan böyle büyük yüklerle korunulur. Büyük fedakarlıklarla ve cesur gayretlerle… Bundan ötürü biz diyalog masasının genişletilmesini istedik ve istemeye de devam ediyoruz. Sorumluluğu üstlenmekte ve savunma kararının alınmasında hepimiz eşit seviyede olmak için diyalog masasının genişletilmesini, daha fazla temsilin olmasını istedik. Lübnan’ın savunması dağlar gibi duran adamlara muhtaçtır.

     Halk Böyle Savunulur

      Şehidlerin günü münasebetiyle toplandığımız bugün, şehidler bu büyük yüke şahittir. Başkentinin özgürlüğüne kavuşturmak isteyen herhangi bir halk bu ağır yükü yüklenirse Beyrut döndüğü gibi Sayda’dan Sur’a, Nabatiya’ya, Cizin’e, Marcaiyyun’a, Bint Cubeyl’e ve Hasibaya’ya kadar tüm güney Lübnan’da özgürlüğüne döner. Toprak bu şekilde korunur. Halk bu şekilde savunulur. Şeref ve namus böyle korunur.

      Bölgemize ve dünyaya hızlıca gelen uluslar arası ve bölgesel değişiklikler gölgesinde ülkemizi savunmaya gücümüzün yetmesi için en kısa zamanda bu savunma stratejisini hayata geçirelim.

     Rahat Olun! Direniş Gece Gündüz Çalışıyor

     Sizlere bir hususu vurgulamak istiyorum. Nasıl ki düşman gece ve gündüz çalışıyor ise Lübnan'da da Temmuz savaşından sonra gece ve gündüz çalışan yiğitler vardır. Biz de ciddi halkız. Dirinişimiz de ciddi olup eğlence ve oyun nedir bilmez, vaktini zayi etmez. Burada da Lübnan’ın en güçlü olması, Lübnan’ın sözünün en güçlü olması için gece gündüz çalışan direniş var. Bu direniş, eğitimini yapıyor, kendisini hazırlıyor, ordu ve halkın yanı sıra savunma için tüm hazırlıklarını yürütmektedir. Benim geçmiş dönemlerde söylediklerim psikolojik savaşa hizmet etmiş de olsa psikolojik savaşın uygulayıcısı olmadım. Söylediğim ve sürekli tekrarladığım şeylerde son derece ciddiydim.

       Lübnan'a Uzanan İsrail'in Kollarını Keseceğiz

       2008 yılının sonuna geldiğimiz zaman direnişimiz, her zamankinden daha da güçlüdür. Direniş bugün, her zamankinden daha da muktedirdir. Lübnan’a uzanacak olan İsrail’in kolları tıpkı ayaklarının kesildiği gibi kesilecektir. Bu ciddi ve devam eden gayretler alsa durmayacaktır. Lübnanlılar kendilerini güvende hissetmelidir. Burada gece gündüz çalışan akıllar, kalpler ve gözler vardır. Bu düşmanın ve düşmanın hazırladıklarından bihaber olması mümkün değildir.

      Lübnan'daki Casus Şebekeleri Çözülmeli

     Lübnan’daki casus şebekelerinin çözülmesi için güvenlik birimlerindeki ve Lübnan ordusundaki istihbarat müdürünün desteklenmesi, halk ve parti olarak Lübnan ve Filistinliler arasında yardımlaşmanın olması gerekmektedir.

      Hiçbirimizi Sarsamadılar

      Biz, azmimiz ve irademizle buradayız, topraklarımızdayız. Silah ellerimizde, iman kalbimizde, ayaklarımız yere sağlam basmaktadır. İsrail, bize 33 gün süresince saldırdı. Birimizi sarsabildi mi? Birimiz korktu mu? Birimiz teslim oldu mu? Birimiz geri adım attı mı? Asla!

      Siyonistlerin Diyaloga Katılmasını Engellemek İçin Çalışın!

      Shimon Peres, Tzipi Livni yada bu ikisinin dışındaki Siyonistlerden birisinin Dinler arası diyalog konferansına davet edilmesi ile ilgili meseleye gelince.  Suudi Arabistan’dan Suriye’ye, İran’daki İslam Cumhuriyetine, dinler arası diyalog konferansına katılmaya niyetlenen tüm Arap ve İslam ülkelerine sesleniyorum. Tüm Arap ve İslam devletleri, savaş suçu işleyen terörist ırkçı katil olan Siyonistlerin dinler arası diyaloga katılmalarını engellemek için çalışın!

        Siyonistlerin Dinler Arası Diyalog ile Ne Alakası Var?

       Peres ile dinler arası diyalog arasında ne alaka var? Peres, Lübnan ve Filistin’de katliamlar işledi! Livni ve Olmert’in dinler arası diyaloglane alakası olabilir? İkinci kana katliamına katılan bakanlar kurulunun bir parçası değiller mi? Onların dinlerle dinler arası diyalogla ne alakası var? İsrail, ırkçı terörist ve mücrim bir devlettir. Siyonist hareketler, ırkçı hareketlerdir. Şayet bir İslami direniş hareketi veya başkası dinler arası diyaloga katılmak istese Amerika duracak ve “Bu hareket, terörist bir harekettir” diyecektir. Arap ve İslam devletleri de Amerika vetosuna saygı duyacaktır.

      Niçin İsrail'e Veto Uygulamıyoruz?

      Niçin kendimize saygı göstermiyor ve İsrail’e veto uygulamıyoruz? Dünyaya “Biz dinler arası diyalog istiyoruz” diyoruz. Dünyada o kadar çok Yahudi fikir ve din adamı var ki ne Siyonizm ile ne de İsrail’in suçları ile alakası var ve dinler arası diyaloga da katılıyorlar.

      Siyonistleri Bu Konferanstan Kovun

      Ben, şehidler gününde, şehidlerin kanı hörmetine İslam ve Arap devletlerine yöneliyor ve İsrail’i bu konferanstan kovmaları için çalışmalarını istiyorum. Shimon Peres gibi katil ırkçıların kürsüye çıkıp dinler arası diyalogtan söz etmelerini men etmelerini istiyorum.

    Gazze Açken Peres Dinler Arası diyalogtan Konuşamaz!

    Hangi zamanda Peres dinler arası diyalogtan konuşacak? Kudüs’ün Yahudileştirildiği, Filistinlilerin evlerinden çıkartıldığı, evlerinin yıkıldığı, evlerin enkazı üzerinde köktenci yerleşimcilerin kutlamalar yaptığı, 1.5 milyondan fazla Gazzeli üzerindeki ambargoyu şiddetlendirdiği, karanlıklara boğduğu, açlığa mahkum ettiği, Siyonist yerleşimcilerin düşmanın hükümetinin gözleri önünde Batı Şeria’daki Filistinlilere saldırdığı bir dönemde Peres’e dinler arası diyalogtan söz etme imkanı sunulmaktadır.

       Kasaplara Niçin Müsamaha gösteriyoruz?

       Ey Araplar ve Müslümanlar! Temmuz savaşı 100 yıl önce mi gerçekleşti? Yoksa 2 yıl önce mi meydana geldi ki kasaplara, mücrimlere ve katillere müsamaha gösteriyoruz, onları selamlıyoruz, onlarla tokalaşıyoruz, onlarla bir çatı altında oturuyoruz?

      Amerika Halkı, Bush İdaresini Başarısız Buldu

       Son Amerika seçimlerine gelince… Bu konuya iki cepheden bakmak istiyorum. Birinci cephe; Amerika’daki son seçimler, Amerika halkına kendi hükümetini veya hakim partiyi hesaba çekme fırsatı vermiştir. Bu halk, Cumhuriyet partisini ve Bush hesaba çekti. Seçimlerin sonucu, Bush ekonomi ve dış siyasetinden başarısız olduğunun itirafıdır. Bu hükümet, terörizmle mücadele adı altında Afganistan ve Irak’a savaş açmak; Irak,Afganistan, Pakistan ve son olarak da Suriye’de yüz binlerce kişiyi öldürmek için iktidara geldi. Temmuz savaşı da başlaması, desteği, savaşın süresi ve başarısızlıkla, hezimetle sonuçlanması yönüyle tamamen bir Amerikan savaşıydı.

     Amerika Bölgede Başarısız Oldu

     Amerikalılar dünya karşısında durdular ve hükümetlerinin siyasetinin başarısızlıkla sonuçlandığını söylediler. Onlar bir çok bölgede özellikle de bölgemizde başarısızlığa uğradılar. Amerika’nın projelerini başarısızlığa uğratan bölge halkları, bölgedeki direniş hareketler ve bölgedeki hedef seçilmiş direnen halklardır.

     Hamanei'i Kınanmayı Değil Teşekkürü Hak Ediyor

      Üzgünüm ki bir çok kez açıklanmış olmasına rağmen Lübnan’da bazıları İmam lider Seyyid Hamanei’nin “Amerika’yı İran’da hezimete uğratacağız” dediğinde ısrar ediyorlar. Seyyid İmam Hamanei, böyle bir şey söylemedi. Seyyid İmam Hamanei, “Amerika, başarısız olacak ve Lübnan’da hezimete uğrayacak” dedi.

      Lübnan’da Amerika’yı hezimete uğratan Lübnan halkıdır. Amerika’yı Filistin’de hezimete uğrayan Filistin halkıdır. Amerika’nın Irak ve Afganistan’daki projelerini başarısızlığa uğratan Irak ve Afganistan halkıdır. İmam Seyyid Hamanei, İslam ve Arap halklarının gücüne inanmaktadır. Bu halkların gücüne, kudretine, iradesine ve azmine güvenmektedir. Bundan ötürü işgalcilerin ve gasıpların hezimetini beklemektedir. Sabreden, direnen ve azmeden mazlum halklar için de zafer beklemektedir. Bundan ötürü ona teşekkür edilir kınanmaz. İran, Amerika projesini hezimete uğratmak için Lübnan’ı kullanmadı.

    Obama'dan Ümitli Olmayın

    Amerika seçimleri ile ilgili olarak değinmek istediğim ikinci mesele ise her insan, McCain'in düşüsüne sevinmekte kendisini alıkoyamaz. Çünkü bu düşüşün aynı zamanda Bush ve çetesinin de düşüşü anlamına geldiğini görmektedir. Fakat, yeni İdareden son derece ümitli olmamız doğru mudur? Ne karanlık bir tablo vermek sunmak istitorum ne de son derece ümitli olmak gerekiyor. Akılcı ve reel politika "bekle ve gör" demektedir. Arap dünyası, üçüncü dünya ülkeleri ve Afrika ülkeleri, geçmişi ve teninin rengi nedeniyle Obama'ya sempatiyle yaklaşabilirler ama siyaset ve çıkarlar başka bir olaydır. Beklentilerinizi abartmayın, insanlara, kimsenin düş kırıklığına uğramasına ya da yanlış hesaplar yapmasına neden olacak türden büyük umutlar vermeyin.

     Sen Güçlü Ol! Dünya ve Zalim Sana Saygı Duysun!

     Zalimin değişimi konusunda bahse girmek mantıklı değildir. "Zalim bize merhametli davranabilir. Bir önceki zalimin bakmadığı cepheden bize bakabilir" diye düşünmeyin. Bu durum, zayıf halkların durumudur. Güçlü halklar ise böyle değildir. Mantık sana “Olan bitenler karşısında güçlü olmak için çalış” der. Sen, kültüründe, ekonominde, sosyal hayatında, askeri gücünde, ilminde, devletinde, ümmetine olan bağlılığında güçlü ol ki dünya sana saygı duysun, zalim sana saygı duysun, zalim ve tağutlar eşiğinde dursunlar. Bizim eşiğimizde duranlar bizi asla yenemeyeceklerini bilirler. Neden bizi yenemezler? Çünkü onlar zayıf biz ise güçlüyüz. Ümmeti ve vatanı koruyacak olanlar bizleriz.

    Ey Lübnanlılar! Ey Arap ve İslam halkları! Bu türden değişiklikler beklemeyin. Şayet siz zayıfsanız bu değişikliklerin sizlere bir faydası dokunmayacaktır.

    Damarlarımızdaki kan Abbas Musavi’nin, Ragıb Harb’ın, İmad Muğniye’nin Ahmed Kasir’in, Delal Mağrabi’nin, Fethi Şikaki’nin, Ahmed Yasin’in, Ebu Ali Mustafa ve diğer şehidlerin kanı mı? Yoksa hainlerin, zayıfların ve korkakların kanı mı?

      Şehadete ulaşan dostlar! Andolsun ki gittiğiniz yoldan gideceğiz. Kanınız damarlarımızda dolaşmaya devam edecek. Zafer Allah’ın izniyle yakındır.

       Isra haber

 

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)