• Nombre de visites :
  • 4300
  • 12/1/2008
  • Date :

KERBELA VAKIASININ MEYDANA GELMESİNDE DİNİ TAHRİFATIN ROLÜ

KERBELA VAKIASI

    Yüce İslam Peygamberinin ölümünden Kerbela vakıasına kadar olan fasılada İslam toplumunda birçok kültürel değişmeler ve tahrifat çıkmış idi. Bu tahrifatın çıkışı, gelişip güçlenmesi bir sızıntı şeklinde ve yavaş yavaş gerçekleştiyse de çoğu din bilginleri görüşünce bu tahrifatın temelleri Peygamber'in ölümünden sonraki ilk yıllarda atılmıştı.

   Buradaki tahrifattan maksadımız, sultanların ve siyaset adamlarının halkı ahmaklaştırmak, kendi zulüm ve istibdatlarını tevil etmek amacıyla alet edindikleri saptırmalar ve tahrifattan ibarettir.

   Bu tahrifatın çıkıp yayılmasında Beni Ümeyye önemli bir rol oynadı ve İslam'a aykırı düşen hareketlerini gizlemek amacıyla kendilerine özgü tüzükleriyle onlardan yararlandılar. Bunların iğneden-ipliğe bütün şahsiyetlerini firavunluk özentisi ve cahiliyet özellikleri teşkil ettiğinden dolayı, bunlar kendilerini İslam'a uyduramıyorlardı. Yezid'in başına geçişi, Beni Ümeyye'nin İslam'a hiçbir itibar ve değer vermediklerini fakat çirkin çehrelerini gizlemek, kendi hakimiyetlerini tevil etmek ve hükümetlerini halka kabullendirmek için İslam'ı alet edindiklerini açıkça gösteren tarihi olaylardan biriydi.

   İmam Hüseyin (a.s.) Beni Ümeyye'yi şöyle vasfediyor:

"Onlar (Beni Ümeyye) şeytana itaat etmeyi kabullenip Allah'a itaat etmeyen, yeryüzünde fesadı yayan, ilahi ahkamın uygulanmasına engel olan ve de beyt-ül mala tecavüz eden kimselerdir."[1]

   Onlar şeytani ve fesat doğuran planlarını yürütmek için asîl İslamî unsurları tahrif edip onları gayri meşru yerlerde kullanıyorlardı. Biz burada onların tahrifatına uğrayan ve Kerbela faciasının meydana gelmesinde önemli bir rol oynayan o unsurların bazı örneklerini –onların tarihî şahidlerine dayanarak- açıklayacağız.

KERBELA VAKIASINA KARŞI KÛFELİLERİN TUTUMU

   Tarih kitaplarında ve de halk arasında bir atasözü olarak Kûfelilerin hilekâr ve hâin oldukları, aralarında ahde vefa etmenin çok az görüldüğü yaygın olup biz de, Kûfelilerin ruhsal karakterleri hakkında onların aceleci olduklarına ve karar vermede bu acele etmelerinin daima kendilerine ve hükümdarlarına zararlı olduğuna önceden değinmiştik. Çabuk incinmeleri ve bunun yanında çabuk ikna olmaları aynı şekilde çabuk teslim olmaları, çabuk başkaldırmaları, isyan etmeleri bu halkın ruhlarına işlemiş, hakim olmuştu. Burada Kûfelilerin Kerbela vakıası karşısındaki tutumu hakkında bir takım konuları sergilemeye çalışacağız:

   Kûfe halkı, muhtelif hakimler döneminde teşekkülleri değişime uğrayan çeşitli kabilelerden oluşan bir mecmua idi. Kabilelerin teşekkülünün değişmesi daima hakimlerin çıkarlarını içeren bir takım maslahatlara uygun olarak gerçekleştiriliyordu. Aynı zamanda hakimler, kabile büyüklerinin, ileri gelenlerinin durumunu mülahaza ediyorlardı. Çünkü çoğu yerlerde onların şehrin valilerinden daha güçlü olduklarını kendileri de biliyordu.

   Şialar bu halkın bir kısmını teşkil ediyordu. Bazı kabileler Şii olmakla meşhur idiyseler de hiçbir kabilenin yüzde yüz Şii olduğu düşünülemezdi. Böylece Şii kabileler arasında dağınık olduklarından bir bütünlüğe sahip değildiler ve kabileliğe özgü özelliklerin yanı sıra, Kûfelik karakterleri de onlara hakim olmuş idi.

   O dönemdeki Şiilerin sayısı pek de fazla değildi. Hücr b. Adiy Kûfe mescidinde Ziyad ile muhalefet ettiğinde mescittekilerin yarısının veya üçte birinin onu destekledikleri söylenmiş. Ama onların çoğu sadece siyasal konularda Ali'nin (a.s.) evlatlarıyla eşlik ediyorlardı. Bu gibi kimselere siyasi Şiilik, akidevi Şiilikten daha çok yakışıyordu. Bu yüzden Emir-ül Müminin'in (a.s.) Kûfe'deki gerçek Şiileri, sayı ve savaş aletleri bakımından pek de güçlü sayılmazlardı.

   Kûfe halkının İmam Hüseyin'i (a.s.) davet edip fakat kendisine yardım etmedikleri bir yana, hatta onu öldürmek için doğrudan doğruya yardımlaşmada bulunduklarında şüphe yoktur. Aynı zamanda bunların kim olduğunu, kimlerin mektup yazdıklarını ve neden yardım etmediklerini araştırmamız yerinde olur.

   Önce, Şii düşünce tarzının sonraları Kûfe'de göz alıcı bir ilerlemesi olduğunu, hatta Beni Abbas'ın Ali (a.s.) evlatlarının hilafet makamını gasbetmeleri karşısında onlarla muhalefet ettiklerini ve bu yüzden Emevi sarayına bağlı tarihçileri ve hadisçilerin Kûfe halkından nefret ettiklerinin yanı sıra, Beni Abbas sarayı alimlerinin de Kûfelilere karşı böyle bir kin beslediklerini hatırlatmamız gereklidir. Şiaya yapılan zulüm sadece siyasi zulüm değildi ve hatta düşünce ve inanç açısından da daima satılmış düşünürler tarafından küfür ve İslam'dan çıkmak ile suçlanıyorlardı. Buna göre mütalaa ederken ve tarihî olayları naklederken, onların tarihçilerin Şiiliğe karşı düşmanlık edercesine ve onlardan nefret ederek tarihi olayları değerlendirdiklerine tamamen dikkat etmek gerek. Bu noktaya dikkat ederek böyle tarih yazarlarının daima Şia'yı vefasız göstermeye ve Kûfe'nin Hüseyin b. Ali'den (a.s.) himaye etmemesinin günahını Şia'ya yüklemeye çalıştıkları kolayca anlaşılabilir. Oysa ki aşağıdaki açıklamalar, Kûfelilerin uygun ve iyi karakterlere sahip olmadıklarından dolayı Hüseyin'i (a.s.) destekleyemediklerine biraz da olsa açıklık getirecek. Fakat Kûfelilerin isar edecek derecede fedakarlık etme amaçları olsaydı durumu bir yere kadar değiştirebilirlerdi. Bu husustaki görüşümüzün hulasası bundan ibarettir; şimdi bu görüşümüzü şahitlerle, delillerle ispatlamaya çalışacağız:

   O koşullar altında bulunan Kûfe'den şöyle bir tablo sergilenebilir: Şam halkı Yezid'i kolaylıkla kabullenebiliyorlardıysa da bu iş Kûfe halkı için zor idi. Bu nedenle Yezid başa geçtiğinde Kûfe Şiileri muhalefete başladılar ve Kûfe halkının ekseriyeti de Yezid'in yerine oturabilecek uygun birine sahip olmadıklarından Hüseyin b. Ali'nin (a.s.) tarafına çekildiler. Bu doğrultuda Şiiler tarafından davet başlatıldığı zaman halkın avam kitlesine –genelde her milletin avam kitlesine- özgü olan sefa ve içtenlikle kendi himaye ve desteklerini bildirmekle kalmayıp kendi mevki ve makamlarını tehlikede gören veya halk kitlesinin ruhsal karakterlerinin tesiri altında kalan büyükler ve ileri gelenler dahi kendilerini kıyamın gerçek taraftarları olarak gösterdiler. Neticede İmam Hüseyin'i (a.s.) destekleme doğrultusunda Kûfe'de yalancı bir ortam meydana geldi; bilhassa yumuşak huylu ve müdaracı Mü'man b. Beşir gibi birinin Kûfe'nin valisi oluşu böyle bir fezanın yaratılmasında ve yayılmasında katkılı oldu. Bu ortam İbn-i Ziyad Kûfe'nin hükümetini ele alıncaya kadar yayılmakta ve daha da kapsamlı olmakta idi.

   İmam Hüseyin'in (a.s.) şu sözünü nazara aldığımızda "Bana mektup yazmalarından asıl amaçları beni aldatmak ve Yezid'e yakınlaşmak idi."[2] Kûfe büyüklerinin O Hazreti davet etmeleri hususunda onların İmam'ı Irak'a çekip orada feci bir şekilde olduğu gibi, şehid etmeleri için böyle bir ortamı bilerek yarattıkları ihtimali de ortaya çıkıyor.

   Bunlara rağmen bu ortamın büyük bir bölümü müspet idi. Öyle ki Müslim bile Kûfe'nin durumunu görünce böyle yorumlamış ve buna dayanarak İmam Hüseyin'i (a.s.) Kûfe'ye davet etmişti.

KERBELA VAKIASI

İBN-İ ZİYAD'IN KÛFE HALKI ÜZERİNDEKİ BASKISI

   Musallat ve atılgan bir diktatör karşısında muhalefet edip direnen bir millete pek nadir rastlanabilir.

Zorbalık etmeyen ve halkın işine karışmayan Nü'man b. Beşir'in hükümeti döneminde Irak halkı kendi inanç ve görüşlerini örneğin Peygamber'in hanedanına karşı duydukları inanç ve eğilimi özgürce ortaya koyabiliyorlardı. Bu ilke esasınca  Müslim Kûfe'ye geldiğinde halk şiddetle onu desteklediler ama İbn-i Ziyad'ın Kûfe'ye gelişi ve Nü'man'ın yerine geçişi tamamen durumu değiştirdi.

   İbn-i Ziyad'ın sert tavrı Kûfe halkının hemen hemen hepsini paniğe kapılmasına sebep oldu. Çabuk incinen, kararlarında aceleci olan kimseler hem İbn-i Ziyad tarafından tehdit edileceklerini görüyor ve hem de İbn-i Ziyad'ın Şam ordusunun pek yakın bir zamanda geleceğine dair çıkardığı şayiaların tesirinde kalıp tamamen kendilerini kaybediyorlardı.

   Eşraf, Beni Ümeyye hakimiyetinin rayına oturduğuna emin olup İbn-i Ziyad'a eklenince bu taviz ve geri dönüş daha da yoğunlaştı ve dolayısıyla halk kitlesi de kabile reisleriyle muhalefet etmenin pek de yararlı olmadığına inanıyorlardı. Müslim, İbn-i Ziyad'ın evine saldırınca eşraf, halkı tehdit etmek ve hırslandırmakla hem Müslim'in etrafındakileri en aşağı bir seviyeye indirdiler hem de halkın üzerindeki etkili geçerliliklerini gösterdiler.[3]

   İbn-i Ziyad'ın istibdadı karşısında kabile reislerinden biri dahi muhalefet etseydi kendi kabilesinin fertleri ondan himaye etmeye cüret edemiyorlardı. O günün Arap toplumunda en çok kudret ve ehemmiyete sahip olan kabilelik himaye durumu dahi böyle olunca İmam Hüseyin'den (a.s.) mezhebî himayede nasıl bulunabilirlerdi? Benî Murad kabilesinin reisi olan Hâni b. Ürve tarihçilerin yazdığına göre bir savaş için hazırlandığı zaman dört bin atlı ve sekiz bin yaya asker etrafını alıyor, ona eşlik ediyorlardı; Benî Murad'ın antlaşma yaptığı Kinde kabilesini de bunlara eklersek Hâni'nin taraftarlarının sayısı otuz bine varıyordu, buna rağmen İbn-i Ziyad'ın emriyle onu tutuklayıp Kûfe pazarında yerde sürükledikleri zaman her ne kadar bağırıp kendi kabilesinden yardım istediyse de kimse yardım etmedi[4] ve bundan sonra da onu şehid ettiklerinde kimse muhalefete kalkışamadı.

   İmam Hüseyin (a.s.) Kerbela'da durmaya, beklemeye mecbur edildiğinde, İbn-i Ziyad Kûfelilerin, İmam'ı öldürmeye katılmalarına teşvik ve tehdit etme hususundaki konuşmasında onlara hitap edip şöyle dedi:

"Bu günden itibaren orduya katılmamazlık eden biri emniyette olmayacağını bilmelidir."[5]

   Böylece karşı gelenleri ölümle tehdit ediyordu. İbn-i Ziyad, bu hususta hilaf edenleri arayıp bulmak için Ka'ka' b. Süveyd'e emir verdi, o da babasının mirasını almak için Kûfe'ye gelen Hamdan kabilesinden birini tutup isyancı adıyla İbn-i Ziyad'ın yanına getirdi ve onun emriyle başı kesildi. Bundan sonra da bazı tarihçilerin yazdığına göre:

"Baliğ olan herkes Kûfe'den çıkıp Nuhayle'deki karargâha doğru ilerledi."[6]

   Kılıçlar Hüseyin'i (a.s.) öldürmek için işe başladı oysa ki eğer halkın kendi elinde olsaydı kesinlikle böyle bir işe el atmazlardı. Şimdi Farazdak'ın Kûfeliler hakkında İmam Hüseyin'e (a.s.) demiş olduğu sözü daha iyi algılayabiliriz:

"Halkın kalbi seninledir, kılıçları ise sana karşıdır."[7]

Başka bir rivayete göre:

"Halkın yanında insanların en iyisi sensin ve mukadderat gökyüzünde belirlenir. Kûfe'de görüldüğüne göre Kûfelilerin kılıçları sana karşı kullanılacak."[8]

   O şartlar altında halk Kerbela'ya gitmemezlik edemezlerdi, çünkü Kerbela'ya gitmek öldürülmekle eşit idi. Şiiler veya Kerbela'ya gitmek istemeyen herkes iki yoldan birini seçmeliydi ya İmam Hüseyin'e (a.s.) katılmalıydılar veya sahneden kaçmalıydılar. Tabii ki bu halkın dinî teklif ve görev açısından mazur olduğu anlamına gelmez.

KERBELA VAKIASI

HALKIN KAÇIP İMAM'IN ORDUSUNA KATILMALARI

   Çok eski bazı belgelerden, Kûfe halkının tehdit ve zorla İmam Hüseyin'e karşı savaşmaya gönderildikleri ve bu nedenle onların çoğunun yolun yarısında ordudan kaçıp Kerbela'da hazır olmadıkları anlaşılıyor.

   İbn-i Ziyad'ın Kerbela'daki ordusu hakkında gösterilen sayılar genelde ordunun Nuhayle'de toplandığı zamanda hazırlanan sayılardır ve sonraları da anlaşılacağı üzere Kûfe'den gönderilen ordudan sadece on bin kişi civarında, hatta daha az sayılı bir ordu Kerbela'da hazır oldu ve bu sayı, bazı tarihçilerin sadece Kûfe mescidinde kırk bin kişi toplanıyordu[9] rivayetlerine göre Kûfe'nin nüfus ve cemiyetlerine oranla çok az bir sayı idi.

   Bu yukarıda söylenen sözlerin tümünden, halkın çoğunun ya Kûfe'de saklandığı veya yolun yarısında ordudan kaçtığı anlaşılıyor.

   Belazeri bu hususta şöyle yazmış:

"Genelde bir komutan bin askerle birlikte yola koyuluyordu ama sadece üç yüz veya dört yüz veya hatta bundan daha da az sayıda olan bir ordu ile Kerbela'ya varıyordu, çünkü halk Resulullah'ın (s.a.v.) evladıyla savaşmaktan şiddetle çekiniyorlardı."[10]

   Dinveri ise şöyle yazıyor: İbn-i Ziyad bir komutanı çok sayıda asker ile Kerbela'ya gönderdiğinde;

"Onların çok az bir kısmı Kerbela'ya varıyorlardı, çünkü onlar Hüseyin'le (a.s.) savaşmaktan hiç hoşlanmadıklarından dolayı ordudan ayrılıp yollarını değiştiriyorlardı."[11]

   Kûfe halkının bir grubu da İmam'a katılmaya çalışıyorlardı. İmam Kerbela'ya varınca şehid olacağı güne henüz sekiz gün kalmış idi ve halkın çoğu bu meseleyi ciddiye almıyorlardı. Hatta Hürr b. Yezid bir ordunun komutanı olmasına rağmen sadece aşûra gününün sabah vakti durumun feci oluşunu anlayıp kendini İmam'a iletti. Bu nedenle Şia'nın ekseriyeti İmam'ı desteklemek, himaye etmek isteselerdi bile acele etmediler ve sadece bir takım has kimseler çabucak kendilerini İmam'a iletmek düşüncesindeydiler. Bu şahıslardan, önce Nafi' b. Hilal Muradi, Ömer b. Hâlid  Sevdavi, Ömer b. Hâlid'in azad ettiği kölelerden olan Sa'd ve Mezhic kabilesinden olan Mecme' b. Abdullah el-Âizi, O Hazretin ordusuna katıldılar.[12] Müslim b. Avsece ve Habib b. Mezahir de Aşura gününe yakın bir zamanda kendilerini İmam'a iletebildiler. İbn-i Sa'd'ın yazdığına göre Aşûra gününün sabah vakti yirmi kişi O Hazrete eklendiler.[13] İbn-i Kutaybe ise bunların otuz kişi olduklarını yazmıştır.[14]

   En eski tarih rivayetçilerinden olan İbn-i Sa'd yazıyor:

"Halk bir bir veya iki iki ve üç üç Hüseyin'e doğru gidiyorlardı."

   Bu kaçışları gören İbn-i Ziyad bir çare aramaya koyuldu ve Amr b. Hüreys'i, halkı Nuhayle'de yani Kûfe ile Kerbela yolunu birbirine bağlayan köprüyü göz altına alması ve kendilerini Hüseyin'in (a.s.) ordusuna iletmek isteyen yolcuları engellemesi için görevlendirdi.[15] Aynı şekil "Kadisiye" ile "Kutkutane" arasındaki mıntıkayı göz altına alması, denetlemesi ve kesinlikle Mekke'ye gittikleri bilinen kimseler dışında Hicaz yolundan kendilerini Hüseyin'e (a.s.) iletmek isteyenleri durdurması, hareket izni vermemesi için Hasin b. Nümeyr'i görevlendirdi.[16]

   Ayrıyeten Basra'daki valisine bir mektup yazarak, bütün yolları kontrol etmeleri ve bu yollardan Hüseyin'e (a.s.) doğru hareket edenleri tutuklamaları için her yere gözcüler bırakmasını istedi[17] ve de Şam yolunun Basra yoluna kadar uzanan Vakısa arasındaki yollarını sıkıca denetlemesine dair emir verdi.

"Girip çıkan herkes kontrol edilmeli, denetlenmeli."[18]

   Yolların denetlenmesi, sıkıca ve dikkatle gerçekleştirildi. Öyle ki Kerbela'nın yakınlıklarında yaşayan ve Habib b. Mezahir'in teşvikiyle İmam Hüseyin'e (a.s.) katılmak isteyen Beni Eset kabilesinden yetmiş bin kişi İbn-i Ziyad'ın gözcüleri tarafından geri püskürtüldüler.[19] Bu sıkı kontrol ve denetleme Kûfelilerin İmam Hüseyin'i (a.s.) himaye etmemeleri hususunda çok etkili bir sebep idi. Bu önemli etkenin yanında diğer bazı sebepler de vardı:

   Muhtar b. Ebi Übeyde de dahil olmak üzere Kûfe'nin bir grup etkili, sözü geçen şahsiyetleri İbn-i Ziyad'ın emriyle tutuklanmıştı.

   Tehdit, öyle güç ve baskıyla gerçekleştiriliyordu ki hatta taraf gözetmeyenler bile öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarına göre İmam Hüseyin'e (a.s.) katılmak isteyen kimseler daha da kötü bir durumdaydılar.

   Halkı hırslandırmak, tamahlandırmak da başka bir önemli etken idi. Öyle ki bir gün İbn-i Ziyad Kûfe halkına hitaben şöyle dedi: "Yezid sizin aranızda bölmem, daha sonra sizi Kerbela'daki düşmanıyla savaşa göndermem için dört bin dinar ve iki yüz bin dirhem bana göndermiştir."[20]

HALKIN MALÎ BAHŞİŞLERE BAĞLILIĞI

   İmam Kûfe halkının kesinlikle kendini öldürmek istediklerini görünce konuşma yaparak onlardan sordu:

"Ey Kûfeliler! Dinleyin, bizim sizinle ne işimiz var? Bu tuttuğunuz tavır nedir? Niçin bizi öldürmek istiyorsunuz?" Cevap verdiler ki: "Bize bahşiş etmemelerinden korkuyoruz." İmam buyurdu: "Allah'ın size vereceği bahşiş daha iyidir."[21]

   Ama kimse o Hazretin sözlerine teveccüh etmedi.

   Bu şahitlerin tümünden şu anlaşılıyor ki halkın eşraf ve onların yanlılarını içeren bir kısmı, her çeşit kötüleme ve azarlamaya layık olan bir takım cinayetkârlardan ibaret idiler ki tarihte kötülükleriyle anılmıştır. Ama bu arada Kûfe'nin o günkü ortamına hakim olan onca diktatörlük ve istibdatlara rağmen İmam'a eklenmek istenen ama bunu beceremeyen bir çok kimseler de vardı. Belazeri'nin kendisi de buna itiraz ediyor:

Sa'd b. Übeyde şöyle diyor: Kûfeli olan çok sayılı büyüklerimiz o gün bir tepeye çıkıp dua ediyor ve şöyle diyorlardı: "Allah'ım nusret ve yardımını Hüseyin'e (a.s.) indir ve onu zafere ulaştır." Kim onlara dedi: "Ey Allah'ın düşmanları! Ona yardım etmek için niye aşağı inmiyorsunuz?[22]

-------------------------------------------------------------------------------

  [1]-Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 171/İbn-i A'sem, c: 5, s: 144-145/Taberi, c: 4, s: 304.

  [2]-Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 185/İbn-i A'sem, c: 5, sayfa: 169.

  [3]-Taberi, c: 4, s: 227.

  [4]-Muruc-uz Zeheb (Mas'ûdi), c: 3, s: 59.

  [5]-Ensab-ul Eşraf (Belazeri), c: 2, s: 178/Ahbar-ut Tuvval (Dinveri), s: 254-255.

  [6]-Ahbar-ut Tuvval, s: 179.

  [7]-Taberi, c: 4, s: 290/İbn-i A'sem, c: 5, s: 124-140/Ahbar-ut Tuvval (Dinveri), s: 245/Ensab-ul Eşraf (Belazeri), c: 2, s: 165.

  [8]-İbn-i Sa'd, "Turasuna" dergisi, sayı: 10, s: 1710. "İmam Hüseyin'in (a.s.) Hayatı", Tarih-i Dimeşk, s: 206.

  [9]-Tarih kanalında Teşeyyü, s: 160, İngilizce metni.

  [10]-Ensab-ul Eşraf (Belazeri), c: 2, s: 179.

  [11]- Ahbar-ut Tuvval (Dinveri), s: 254.

  [12]- Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 72.

  [13]- İbn-i Sa'd, "Turasuna" dergisi, s: 10, s: 178.

  [14] -İbn-i Kutaybe el-İmamet ves-Siyaset, c: 2, s: 7.

  [15]-İbn-i Sa'd, Turasuna, sayı: 10, s: 178-179.

  [16]- İbn-i Sa'd, Turasuna, sayı: 10, s: 178-179.

  [17]-Taberi, c: 4, s: 263.

  [18]-Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 173-179/Taberi, c: 4, s: 259.

  [19]-Ensab-ul Eşraf (Belazeri), c: 2, s: 180/İbn-i A'sem, c: 5, s: 159-160.

  [20]-İbn-i A'sem, c: 5, s: 157.

  [21]-İbn-i Sa'd, Turasuna, sayı: 10, s: 178.

  [22]-Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 226.

 

Kerbela Faciasından Önce Vuku Bulan Olaylar

KERBELA BİR MEKTEPTİR

FARKLI YÖNLERİYLE HÜSEYNİ KIYAM

Hüseyin'in (a.s) şanlı destanıdır Kerbelâ...

Hüseynî Kıyamı yaşatan unsurlar

Muharrem, Matem ve Mühasebe Ayı

Hüseynî Kıyamın Mahiyeti

NEDEN HÜSEYİN (A.S) UNUTULMUYOR?

Peygamberimizin (s.a.a) Ailesine Ne oldu?

KERBELA SEHITLERININ ARDINDAN

KERBELA ŞEHİDLERİNE AĞLAMAK

Kerbela'da Peygamberin Atı

MUHARREM AYI’NA GİRDİĞİM  ZAMAN

MERSİYYE-Yİ  İMÂM HÜSEYİN

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)